Işıkları Açmak

 



  Bazen çok düşünür ve tedirgin olurum yaşadığım çağdan. Gerçi insanın kendi kendine düşünmesi ile hiç düşünmemesi birbirine çok yakın şeyler olabilir, neticede iki durumda da harekete geçmek sadece ufak bir ihtimal. Artık buradan da hareketsizlikle iyice anlıyorum ki ihtimaller silsilesi bile bir anlam ifade etmiyor, öyle karışık öyle vurdumduymaz zamanlar. Ama en başta demiştim, bu çağ bir şekilde tedirgin ediyordu beni… En azından yeni bir başlangıç yapana kadar.

 Oysa geçen seferki hayatım, ne kadar da kendime ve beklentilerime göre dizayn edilmişti. Edilmişti diyorum ama tüm tercihleri yapan da bendim aslında. Peki ben miydim gerçekten? O, tam olarak ben miydim? Sürekli geleceği düşünür, kendimce planlar yapar ve bu çerçevede yaşamak için gayret ederdim. Birkaç amaç belirleyip, dünyada başka hiçbir şey yokmuş gibi davranma telaşım söz konusuydu. Ardından ise süper markette reyon personeli olarak çalışan kişiyi ve insanlara karşı değişebilen tavırlarını gördüm. Orta yaşlı bir adam pirinçlerin yerini sordu, market çalışanı ise yüzünü bile çevirmeden umursamaz bir tavırla eliyle işaret etti. Müşteri samimi şekilde teşekkür etti ve gitti. Biraz sonra ise aynı çalışana yine soru soruldu ama bu sefer soruyu soran kişi bir çocuktu. Çalışan tuhaf şekilde az öncenin aksine çok ilgili davrandı ve bizzat kendisi sütlerin yerini gösterdi. Bu olayın çağrışımı ise müşterilerin aradığını bulmasından ziyade benim uyanışım oldu. Aynı saat dilimi içerisinde; farklı kişiler tarafından sorulara maruz kalan personel, karşısındaki insan profiline göre tavır takınıyor ve çocuğa daha sıcakkanlı davranıyordu. İlk etapta normal gibi görünen bu durum, aslında birbirimiz için işleri ne kadar zorlaştırdığımızla da çok yakından alakalıydı ve ben bunu gerçekten hissetmiştim. Derinlemesine düşününce; market çalışanı, iki müşteriyi de şahsen tanımıyor ama kişilere yaklaşımları çok farklı olabiliyor. Tam olarak buradan hareketle de kendi çocukluğum geldi aklıma, çevremdeki insanların bana çok fazla gülümsediğini hatırladım. Yine aynı insanların sık sık bana rehberlik ettiğini ve işleri benim için nasıl da kolaylaştırdıklarını düşündüm. Akabinde ise günümüze döndüm ve gerçeklere maruz kaldım. Böyle söylüyorum çünkü insanların genel olarak bana karşı takındıkları tavırlar, herhangi bir şekilde yolumu aydınlatmıyordu. Esas kritik olan nokta ise ben de artık o insanlardan biriydim ve aksiliğim ile sabırsızlığım hep üstümdeydi. Yani kendimce planlarım vardı ve başka hiçbir şeye tahammülüm yoktu. Peki neden? Yani neden böyle olmayı seçmiştim? Kendime sorduğum yargılayıcı soruların ardından garip bir boşlukta olduğumu fark ettim, çünkü sorularımın net bir cevabı yoktu. Belki de sadece akışa kapılmıştım ve kolay olan buydu.

 Halbuki yetişkin bireyler, çocuklara nazaran çok daha fazla sorumluluk alıyorlar ve sürekli mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Nihayetinde ise hepimizin hikayeleri farklı ve zor; ama buna rağmen birbirimiz adına işleri zorlaştırma konusunda ortak paydada buluşabiliyoruz! Neden tam tersi olmasın? Neden daha olumlu olmayayım? Benden başlayan bir değişim etrafımı şekillendiremez mi? Mesela hoşgörü değerlerimi yenileyerek ilk adımı atsam ve paylaşmayı da hayatımın bir rutini haline getirsem. Çocuklara yardımcı olup, güler yüzlü davrandığım gibi yaşıtlarıma da çeşitli güzellikler sunsam… İşte bu çıkış noktası ikinci hayatımın başlangıcıydı. Kendimden başlayan bir iyilik dalgasını sarıp sarmalayacaktım ve bir çocuğa hediye edercesine dünyaya salacaktım, kurak toprakları yeşertsin diye. Uzun zaman sonra, dönüp o güne bakıyorum ve iyi ki kendime bir şans vermişim diyorum. Kendimden başlayan bir oluşum, neleri değiştirebiliyormuş diye şaşırdığım da olmuyor değil. Tabii yine de bu karşılık beklemekten ziyade tamamen bağımsız bir iyilik haliyle alakalı. Ama her şeye ve hatta tüm o gürültülere rağmen insanların da ışığa doğru geldiklerini görebiliyorsunuz. Bu durum sizi heyecanlandırıyor, gerçekten yaşadığınızı ve hep aradığınız anlamı nihayet bulduğunuzu hissettiriyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder