Hayatlarımızda
bazı mekanizmalar var ki… Tamamen çıkar ilişkilerine odaklılar ve esas kuruluş
amaçlarını çoktaaan unutmuş-unutturulmuş haldeler. İşin en garip yanı da
kimsenin bu duruma ses etmemesi ve sistemin öylece devam etmesi! Dünyanın her
yerinde de böyle midir bilmiyorum ama bizim ülkemizde özellikle bazı
yanlışların adı konulmaz, görmezden gelinir ve hayat her şeye rağmen bir
şekilde devam eder. Zaten tam olarak bu sebeple de ne siyasette ne eğitimde ne
de futbolda verimli bir sisteme sahip değiliz. Bahsi geçen konuların milyonları
etkilediği düşünülürse, bilerek yapılan yanlışların ne denli büyük kayıplara
yol açtığı gerçeği bizi sarsacaktır!
Bir
sinema öğrencisi olarak, bu girizgahtan hareketle, bazı kritik konular özelinde
belgeseller yapmayı çok istediğimi ama bunun mümkün olmadığını söylemeliyim… Yani
güzelleme değil de belgesel yapmanın mümkün olmadığını! İşte tam burada;
kurmaca bir filmin, Nasipse Adayız’ın varlığı çok önemli. Çünkü bu film, aynı
zamanda bir belgeselin anlatısına sahip ve bu anlamda da çok işlevsel. Nasipse
Adayız; kurmaca hikayesini Ercan Kesal’in başından geçenlere dayandırmış ve yer
yer de eleştirel mesajlarını vermiş, sistemin basitliği ile insanların hırsını
özellikle ortaya koymuş. Evet, yine bir film, söylenmeyen pek çok şeyin sesi
olmuş, duruma dair düşündürmüş!
Sanırım
filmin evrenindeki ‘samimi insan’ sayısı yok denecek kadar az ve bu bilinçli tercih
hikâyenin gidişatı ile oldukça tutarlı bir yapı oluşturmuş. Mesela baş karakterimiz
Kemal Güner’in asansörden çıkmak zorunda kaldığı bir sahne var ve karakterin
beklentileri özelinde tüm olayı açıklıyor, o insanların dünyasına girebilmenin
çok zor olduğunu belirtiyor. Bir başka sahnede ise trafik kazası söz konusu ve
belediye başkanı olmak isteyen sözde idealist Dr. Kemal Güner, olay yerinden
kaçmayı tercih ediyor ve kazayı hiç yapmamış gibi hayatına devam ediyor. Neredeyse
hikayedeki herkes, çıkarları doğrultusunda sorumluluk alıyor, fazlası
kesinlikle yok! Dediğim gibi, iyi insanlar pek yok bu hikâyede, bu ortamda.
Nihayetinde
ise derdi olan filmlerin değerlendirilmelerindeki ilk faktörün, işaret ettikleri
meseleler ve onlara yaklaşım biçimleri olması gerektiğini düşünüyorum. Nasipse
Adayız bu anlamda çok keyif verdi bana ve adeta bir belgeselmişçesine, sistemin
işleyiş şekline dair epey bulgu sundu. Ayrıca da böyle olayları film olarak
izleyince; cidden böyle oluyor, nitelikten yoksunuz diyor insan, ama bir de
bakıyor ki dışarıda hayat devam ediyor? Filmin sonuna doğru geldiğimizde ise çok
kritik bir sahne var ve bazı gerçekleri detaylıca açıklıyor. Belediye başkanı
aday adayı olan Kemal Güner, eski bir bakan ile aynı ortamda bulunuyor ve
partinin ilçe belediye başkanlığını kazanmasının esas yolunun, aday olarak
kendisinin seçilmesi ile gerçekleşebileceğini söylüyor. Lakin eski bakanın,
yani görmüş geçirmiş kişinin verdiği cevap çok manidar…
‘’Ya
seçimi kazanmak istemiyorlarsa?’’
Son
olarak kısaca değerlendirdiklerim haricinde, bazı durumlara dikkat çekerek,
insanları uyandırmaya ya da değiştirmeye yönelik yapılan işleri gerçekten çok
seviyorum. Filmin sıkmadan ilerlemesi ile birlikte bu adam şimdi ne yapacak
diye merak ettirmesi de senaryo bağlamında yerini bulmuş. Sinemamız adına
hedefine ulaşan özgün yapımlardan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder