Saatler ile zamanın ' olağanüstü ' bağlantısını anlamış bir insan için, bazen farklılıklar olabilirdi, bu sıradan dünyada.
Bir senaryo yarışmasının getirileri bellidir. Ya da biz öyle sanırız.
Senaryo yarışmasının detaylarını incelerken, kendi tarzını nasıl yansıtabileceğini de düşünüyordu. Bilirsiniz, farklı hisseden bir insan, bunu paylaşabilirse, başarılı olur.
Normal insanlardan ve de hayat standartlarından sıkılıp, bilim ve fantastik gibi kavramlara sığınmış birinin senaryosu birazcık 'düşsel' olabilir, yani gerçeküstü.
Saat başı ile
birlikte çalan saatinin tik-tak ağırlığı, onu, yelkovanla akrep ilişkisinin
derinliğine itti.
Zamanda
yolculuk. Zaman yolculuğu. Geçmişe ya da geleceğe gitmek!
Evet,
senaryosunun konusu belli olmuştu.
Akabinde bilgisayarda hızlıca yaptığı
araştırmalar ona birkaç sonuç vermişti. Ama her konuda olduğu gibi, bu konuda
da olabilirciler ve olamazcılar mevcuttu.
Absürt
yorumlardan ziyade Stephen Hawking 'in teorileri çok hoşuna gitmişti ve
kalbinin bir köşesinde o da inanıyordu olabileceğine. Zamanda yolculuk mümkün!
diye düşünecekti, düşündü, düşünüyordu..
Araştırmasına
devam edip, senaryo yarışmasına katılacağı konu için zamanda yolculuk ile
ilgili filmlere bakarken, aklına düşen fikrin peşine takıldı...
''Zaman'' kavramı tam olarak neydi?
Bildiklerimiz bu kavramı doğru şekilde algılamamızı sağlıyor muydu? Yani doğru
hissiyat bu muydu?
Hissetmek! Asıl
mesele buydu. Bir şeylerin değişmesi ya da yaşanabilmesi için, bazen sadece
'inanmak' gerekirdi.
Işığı kapatıp iyice muma odaklandı. Bu ufacık
ışık zerresi, bir ışın farkı ile ona istediğini verebilir miydi?
Uyandığında, monoton hayatının heyecansız
anında, köhne sabahındaydı. Sönmüş mumun cesedi, istediğini alamadığının
göstergesiydi. Kendince kırılıp, umutsuzlaşan bir canlı, nefes alıp verme
hakkını böyle anlarda istemeyebilirdi. Okyanusun yorduğu gemilerin kıyıya vurması
gibi, o da kendini yağmurlu havaya iliştirdi. Yağmurlu havanın etkisiyle ortaya
çıkmış olan salyangozlar dikkatini çekti. İlerliyorlardı. Tüm imkansızlıklara
ve umutsuzluklara rağmen ilerliyorlardı. Dünyanın yıldırıcı kurallarından
bihaber gibiydiler. Herkese ve her şeye rağmen devam edebilmek... Hiç
yenilmemek buydu. Derin bir nefes aldı ve filizlenmiş umudu ile eve döndü.
Zamanla ilgili kitaplar okuyup, derin
araştırmalar yaptı.
Zamansal
algısı, zamanın zincirlerinin kırılabileceğinin farkına vardığında, kararmıştı
saatin aydınlık yüzü.
Mumları yaktı bu
sefer, yeni benliğiyle..
Bu mumlar umutlarıydı, kaçışlarıydı ve en önemlisi heyecanıydı.
Mumların ışık
şölenine daldı. Sessizliğin büyüsünde 'olmazlarına' inandı. Zaman,
zamanı kovaladı ve derinine indi saatin karanlık yüzünün.
Gecenin pervasızlığında ışığın tatlı
dokunuşuyla uyandı. Masanın solunda balkon kapısından gelen ışıltıyı gördü.
Sanki, zaman durmuştu. Bir anda
anımsadı.. Zamanda Yolculuk!!!
Bunca olmazın
arasında, bir inanç tohumunun ona sunduğuna sarıldı. Merak
ettiğine, heyecanlandığına...
Deneyimlemenin eşsiz
hissiyatına erişti...
Sabah,
yatağında ter içinde uyandığında, bambaşka hissediyordu.
Sönmüş mum
mezarlığına baktı ve bir anda olanları hatırladı. Tarihe dair tanıklık ettiği
olayların sıcaklığını hissetti.. Mümkün müydü?
Zaman yolcusu mu olmuştu?
Elde
kalanlar, bir inanmışın akıl almayacak mucizesi miydi?
Yoksa hayalperest bir senaristin rüyası mı?
Açık kalmış balkon kapısından gelen rüzgarı hissetti.
Gülümsedi...
İnanmışlığın kadim hissiyatını yaşamıştı bir kere, bir daha yenilmeyecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder