Emret Komutanım! Askerlik Zamanlarımdan Birkaç Not :)
Köyceğiz Hikâyemiz: Farklı Hayatlara Dair Anlamlı Bir Röportaj
Tüm değerli okuyuculara ve hayatın anlamını arayanlara,
çok özel bir röportajdan neşeli bir merhaba J
Bu yazıda; Aslı ve
Ersen’in her şeyi geride bırakarak, anlamlı bir hayata başlama hikâyelerine
dahil olacağız. Ege’ye taşınan ve tarımcılık ile uğraşan Kuru Ailesi’ne; böylesine
keyifli bir deneyimi hissetmemizi sağladıkları için çok teşekkür ediyorum.
Burak Ayaydın: Hoş geldiniz. Öncelikle sizi tanıyalım,
hikâyeniz nedir?
Kuru Ailesi: Merhabalar, biz Aslı (34)
ve Ersen (38) olarak Tekirdağ’a bağlı Çerkezköy ilçesinde doğduk; büyüdük,
okuduk, sevdik, sevildik, çalıştık, evlendik. Bir noktada hikâyelerimiz birleşti
ve sonrasında oradaki beyaz yakalı çalışma hayatlarımızı bırakıp, Köyceğiz’in
köyünde yeni bir hayata başladık.
Taşınma fikri ve süreç nasıl gelişti?
Taşınma fikri, aslında tanıştığımızdan bu yana hayalimizdi. Her ne kadar doğduğumuz yer olsa da hayatlarımıza orada, Tekirdağ’da devam etmek istemiyorduk. Sabah karanlıkta işe gidip, tüm gün betonarme bir binada çalışıp, akşam karanlığında eve dönmek… Genel olarak ise sadece yatmak için gittiğimiz eve, on sene kredi ödeyerek sahip olmaya çalışmak… Açıkçası hep daha fazlasına sahip olmaya çalışma eğilimi de bize göre değildi ama oradayken hayat bu şekildeydi! Bunlardan ibaretti! Biz; gezmeyi, öğrenmeyi, doğayı, hayvanları seviyoruz. Nihayetinde ise hayatımızın geri kalanında sevdiğimiz şeylere daha çok vakit ayırmak istedik. Çünkü bu önemli bir detaydı. Sonra da ani bir kararla evimizi ve eşyalarımızı satarak, bir arabaya sığacak kadar eşyayı yanımıza alıp, Köyceğiz’e taşındık.
Maliyet hesapları nasıl
gidiyor? Sizin gibi bu tarz değişimleri denemek isteyenler nelere dikkat
etmeliler? Yeni bir hayata başlamak isteyenler neler yapmalılar?
Maliyetleri
kontrol etmek maalesef imkansız gibi bir şey oldu. Her gün her şeye çok ani zamlar
geliyor. İlk taşındığımız sene geçinmek kesinlikle çok daha kolaydı. Ama artık
daha zor! Köye yerleştiğinizde kiradaysanız hayat yine kolay olmuyor. Bizim
gibi bir hayata başlamak isteyenlerin, kendileri için maddi ve manevi olarak
çok iyi plan yapmaları gerekir. Ama şunu söyleyebiliriz, yeni bir başlangıç
yapmak istiyorlarsa ve korkuları varsa, korkularını yenip bir adım atmalarını
tavsiye ederiz. Olmazsa da en azından
denedikleri için kendileri ile gurur duyarlar.
Doğada olmak ve üretim yapmak… Nasıl hissettiriyor?
Özellikle de sıfırdan başladığınızı düşünürsek.
Sıfırdan
başlanılan her iş biraz zorlu oluyor. Öğrenme süreci, ekipman tedariği, yaşam
koşulları ve bunlara ek olarak üretim yaparak geçim sağlamak… Ama doğada olmak
ve sevdiğimiz bir işi yapıyor olmak tüm zorlukları tolere ediyor. Gündüzleri
doğada arı vızıltıları ile vakit geçirmek, akşam olduğunda doğanın derin karanlığında
yıldızların ve ayın ışığını izleyebilmek, en büyük keyif anlarımızdan.
Karavan almadan önce tarladaki barınma yönteminiz
nasıldı? Şu an olduğunuz bölgede sizin gibi tarım yapanlar nasıl barınıyorlar?
Karavan almadan önce gezici arıcılıkta barınmamızı arıcı barakası ile sağlıyorduk. Şu an gezici arıcılar barınmalarını yine arıcı barakası ve karavan ile sağlıyorlar. Aslında arıcılıkta karavan çok bilinmiyordu. Ancak son dönemde barınma için karavanı tercih etmeye başladılar. Bir değişim söz konusu.
Daha önce karavan deneyiminiz olmuş muydu? Tarımcılık ile uğraşırken karavandan
beklentileriniz tam olarak neler?
Daha
önce karavan deneyimimiz olmamıştı. Arıcılık ile uğraşırken karavandan en büyük
beklentimiz tuvalet ve duşumuzun karavan içinde kapalı bir şekilde olması.
Ayrıca da sıcak suya kolay erişim istedik. Son olarak ise soğuk havalarda
karavanın daha sıcak ve korunaklı olması bizim için avantaj.
Karavanın maliyeti ne
kadar oldu ve uzun vadede nasıl planlarınız var?
Karavanın maliyeti şu an için 115 bin lira oldu. Fakat
içerisinde kendimize göre değişiklikler de yapmak istiyoruz. Yaylalarda ve dağlarda,
6 ay içerisinde tam zamanlı yaşadığımız yer karavanımız olacak. Bunun için de
karavanımıza yeni düzenlemeler yapacağız.
Peki
tarım ile ekonomik denge sağlanabiliyor mu? Tarıma uzak bir nesil olarak,
burada hem maddi hem de manevi bir çıkış noktası bulabilir miyiz?
Arıcılık ile ekonomik dengeyi sağlamaya çalışıyoruz. Doğa ile iç içe çalıştığımız için o sene verimli geçmez ise ekonomik dengeyi sağlamak çok zor olabiliyor. Gençlerin tarıma, arıcılığa ve hayvancılığa daha çok yönelmesini gerçekten isteriz. Ayrıca maddi ve manevi çıkış noktası bulunabilir. Mesela desteklemeler maddi anlamda çok önemli ve severek yaptığınızda ise manevi yönden cidden huzur verici bir iş.
Üretime dair planlarınız
neler? Zamanla yeni ürünler denemek istiyor musunuz? Gidişat nasıl olacak?
Üretime
dair planlarımız, doğal ve ilaçsız olarak en saf haliyle devam etmek. Arıcılık
sadece bal gibi düşünülüyor ama arı ürünleri çok geniş bir yelpazeye sahip. Bu
nedenle kendimizi geliştirerek yeni arı ürünleri yapacağız.
Sizce tarım ve üretim
özelindeki sektörel sıkıntılar neler?
Arıcılık ve arı ürünleri konusunda çok fazla
bilgi kirliliği var. Bu konuda daha fazla bilgilendirmeler yapılabilir. Genelde
bu meslek ile uğraşan kişiler ise yaşlı ve yeniliğe kapalı büyüklerimiz.
Gençler daha fazla yönelebilir ve bu mesleği geliştirebilirler. Henüz tam
potansiyeline ulaşmamış bir süreç söz konusu.
Şimdiki yaşamınız ile
önceki arasında nasıl farklar var?
Şimdiki
yaşamımız ile önceki yaşamımız arasında çok büyük farklar var. Öncelikle kendi
işimizi yaptığımız için müdür veya patron stresi yok. Ayrıca daha doğal
besleniyoruz ve daha temiz bir havayı soluyoruz. Kendimize, birbirimize ve ilgi
alanlarımıza daha çok vakit ayırabiliyoruz.
Peki size göre hayatın
anlamı nedir?
Bize
göre hayatın anlamı, bulunduğumuz yeri güzelleştirerek hayallerimize adım adım
yaklaşmak.
En nihayetinde böyle bir
sıfırdan başlama hikâyesini tavsiye eder misiniz? Yine olsa yine aynı kararı
verir miydiniz?
Böyle
bir hayali olan herkese, istediği hayata doğru bir adım atarak başlamalarını
tavsiye ederiz. Biz, yine olsa yine aynı kararı verirdik.
İlerleyen yıllarda başka
bir yere taşınmayı ya da farklı bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Ege
Bölgesi’ni çok seviyoruz. Sıcağı ve denizi çok seviyoruz. Bu gerekçelerimiz
doğrultusunda da bu bölgeden uzaklaşmayı düşünmüyoruz.
Son olarak sizin
bahsetmek istediklerinizi de duymak isteriz.
Hikâyemizi
anlatmak için fırsat verdiniz, bu anlamda çok teşekkür ederiz. Şu an yaşadığı
hayat dışında başka hayalleri olan herkese, cesaret gösterip bir adım
atmalarını tavsiye ederiz.
Not: Aslı ve Ersen’in
çıktıkları bu cesur yolculuğu, Köyceğiz Hikâyemiz adlı YouTube kanallarından
takip edebilirsiniz.
Görüşmek üzere J
‘’İnsan, kıyıyı
gözden kaybetme cesareti olmadan yeni denizler keşfedemez.’’
-
Andre
Gide
Yürümenin Felsefesi: Likya Yolu
Nelson Mandela’nın yaptığı uzun ve anlamlı bir
yürüyüş vardır ki pek çok şeyi değiştirmiş ve insanlık için büyük farklar
yaratmıştır. Yürümenin bir eylem olarak kabul edilmesi ve insanlara hem düşünce
hem de keşif imkânı sunduğunun bilincine varılması, başlı başına ruhani bir
sürecin varlığını pekiştirmiştir.
Yürümek, kendi içinde birkaç seçeneğe ve
etkiye sahiptir. Mesela kendi başına yürümek ile birkaç arkadaş ile yürüyüşe
çıkmak çok farklı süreçlerdir ve insan zihninde yarattığı etkiler de
değişkendir. Kendi başına sakin bir yürüyüş yapan birey, birçok düşüncesinin
çıkış noktasını ve onların nerelere varabileceğini farkında olmadan keşfeder,
yüzeyden ziyade derinlere iner. Düşüncelerinin özellikle üstüne düşmesi
gerekmez, her şey kendiliğinden gelişir, yürüyüş adeta bir terapi görevi görür.
Arkadaşlar ile yapılanda ise sohbet ön plandadır ve derin düşünceler ortadan
kaybolur. Birileriyle yapılan yürüyüş, daha çok vakit geçirmeye yönelik bir
eylem olarak gerçekleşir ama her iki ihtimalde de vücut için çok sağlıklı bir
tercihtir.
Yürümenin felsefesine inananlar ya da
kalabalık gruplar ile beraber sosyalleşmek isteyenler, bazı bölgelerdeki uzun yolculuklara
talip oluyorlar. Birbirinden güzel deniz manzaraları ve rahatlatıcı doğası ile
ülkemizin en uzun ve bir o kadar da hayranlık uyandıran yürüyüş rotası olarak
bilinen, toplam uzunluğu da yaklaşık 555 kilometre olan Likya Yolu, arayıştaki
yolcuların sık uğradığı bu özel güzergâhların başında geliyor. Yola devam
edilen süre boyunca yöresel yemeklerin ön plana çıktığı ve emek dolu bahçelerin
birbirinden doğal ürünleri ile sizi karşıladığı bu özel keşif zamanlarını, tek
başına ya da arkadaşlarıyla deneyimleyenler çok fazla. Likya Uygarlığı’ndan
izler taşıyan ve tamamlanması çok ciddi bir yürüyüş disiplini gerektiren Likya
Yolu, kampseverler tarafından her yıl ziyaret ediliyor. Tek başına yürüme
cesaretini gösterebilenler, Likya Yolu güzergâhındaki yüzlerce kilometreye
meydan okuyor ve çok ciddi bir hazırlık aşaması gerçekleştiriyor. Yürüyüş
boyunca yalnız olmanın getirdiği huzuru ve düşünce derinliğini keşfeden yolcu,
hayatının anlamına dair çıkarımlarda bulunuyor. Diğer seçenekte ise ekipçe
yapılan yürüyüş hali ve hem tatil hem de coğrafi keşif söz konusu. Beklentiye
göre gerçekleşen tercihler, gezginler için Likya Yolu’ndan farklı deneyimleri
mümkün kılıyor.
‘’Bu yolda tek yolcu, o. Yol, yalnız onun çevresinde
tozuyor.’’
-
Bilge Karasu
Likya Yolu Röportajı
Gencinden yaşlısına pek çok insanın hikâyesini
kucaklayan ve bir o kadar da hayatın anlamına dair arayışları barındıran Likya
Yolu’nu, yolculuğun özünü anlamış olanlar ile konuşarak, güzergâhı keşfetmek
isteyen gezginlere birtakım bulgular sunmak istedim.
Tam olarak bu doğrultuda, Likya Yolu’ndaki huzurlu
yürüyüşünü bitirme süresini birkaç yıla yaymış ve her yıl düzenli olarak
belirli bölgelerini yürüyen Turan Günay’a, macerası hakkında birkaç soru sordum.
Burak Ayaydın: Öncelikle
hoş geldiniz. Likya Yolu’ndaki deneyimlerinizi gerçekten çok merak ediyorum. İlk
olarak, bazıları Likya Yolu’nu tek başına yürüyerek hayatın anlamını uzun uzun
düşünüyor. Bazıları ise bu süreci arkadaş gruplarıyla sosyalleşebileceği bir
ortam olarak görüyor. Sizin Likya Yolu’nu yürüme sebebiniz nedir?
Turan Günay: Merhaba.
Bu yolculuğa çıkma fikrimiz esasen çok eskiye dayanıyor. Ayrıca içimde bir
yerde böylesine zorlu bir yürüyüşü gerçekleştirerek kendimi denemek istediğimi
biliyordum. Tabii doğanın içinde olmak da çok müthiş bir şey. Mesela bahar
döneminde orayı anlatmak mümkün değil, çok iyidir, çok keyiflidir. Biz de bu
anlamda doğa ile iç içe olmak istedik. En nihayetinde ise biraz da macera
olduğunu düşünüyorum.
B.A: Bu yürüyüşü gerçekleştirerek,
kendinizi deneme isteğinizi dile getirdiniz. Peki insanların böylesine zorlu
yolculukları deneyimleme isteği hakkında ne düşünüyorsunuz?
T.G: İnsanın
doğasında mücadele var. Örneğin Everest’te İlk Türk’e bakınca gerçekten çok zor
bir iş diye düşündüm. Ama yapan kişi için de bir o kadar anlamlı. Açıkçası
çevremin kırılmayacağını bilsem tek başıma bütün yolu bir kerede yürümek
isterim. Orada o kadar özgür ve o kadar yalnızsın ki. Misal İstanbul’da
kalabalıklar halinde yaşıyoruz ve bir şeyler için sürekli sıra bekliyoruz. Ama
Likya Yolu’nda, bir kişi dahi görseniz dikkatinizi çekiyor, belki de hemen
geçip gitse diye düşünüyorsunuz. Çünkü oradaki yalnızlık duygusu o kadar
mükemmel ki. Doğayla bambaşka bir bütünlük halindesiniz. Tek bir yabancı bile
görseniz garipsiyorsunuz, yalnızlığınız bölünsün istemiyorsunuz. Siz, daha önce
hiç olmadığınız biçimde, kendi benliğiniz ile birleşiyorsunuz.
B.A: Açıklamalarınızdan hareketle, sizin için nasıl bir
deneyimdi?
T.G: Kesinlikle insanın
karakterini güçlendiren bir süreç. Hatta birkaç kişi ile birlikte yürürken bile
böyle bu durum. Bazen hiç konuşmayalım diyoruz ve öylece yürüyoruz. Sadece anın
içinde olmayı hedefliyoruz. Gerçekten müthiş rahatlatan bir şey. Yani her
zorluğa rağmen orada olmak ve yürümeye devam etmek. Doğru kararlar almak için
de ayrıca harika bir yer. Kendinle ve ilişkilerinle ilgili pek çok şeye karar
veriyorsun, düşüncelerini derinlemesine keşfediyorsun. Doğayı bu şekilde
deneyimlemek ve anlam bütünlüğünü hissedebilmek, gerçekten mucizevi.
B.A: Son olarak, bu anlamlı yolculuklara dair sizin eklemek
istediğiniz bir şeyler var mı?
T.G: Genç bir arkadaşımın dert edindiği kritik bir şey var ve
artık ben de onun gibi düşünüyorum. Likya Yolu’nun hiçbir yerinde ateş yakılmamalı!
Yanında soğuk tüketilecek gıda götür ve mangal yapma. Orada gerçekten ateş yakılmamalı.
Çünkü daha önce yangın çıktığı oldu! Ayrıca arkamızda bir şey bırakmamak lazım.
Sigara ya da çöp, asla atılmamalı. Aslında genel olarak hem doğada hem de şehirde
buna uyulmalı zaten. Yolculuk özelinde ise yürüyüşe Fethiye’den başlamalı ve en
az ağırlıkla yola çıkılmalı diye düşünüyorum. Parkur süresini çok uzun tutmamak
da yine iyi bir tercih olacaktır. Zira insanın ve vücudunun sınırları var. Bir
yerden sonrası gerçekten çok zorlayıcı olabiliyor. Son olarak ise bölgedeki konaklama
tesislerinin, sırtınızda eşya taşımanıza gerek bırakmayan hizmetlerinden
faydalanmanızı ve özellikle mevsim geçişlerinde gitmenizi öneririm.
Macera dolu rotalar ve anlamlı keşif hikâyelerinde
görüşmek üzere. Şen kalın 😊
Farklı Bir Yaşam Deneyimi
Tüm değerli okuyuculara içten bir merhaba. Bu yazıda,
alternatif barınma kültürü Tiny House’u benimsemiş olan Özveri Girgin ve Tayfun
Girgin ile beraberiz. Hikâyeleri aracılığıyla böylesine keyifli bir deneyimi
hissetmenin ve bu anlamlı tercihlerini okurlarım ile paylaşmanın, yeni yaşam
tarzlarımıza giden yolda önemli bir yer tutacağına inanıyorum.
Burak Ayaydın: Öncelikle hoş geldiniz. Yenilikçi yaşam unsurlarınızı
gerçekten merak ediyorum. İlk olarak tiny house alternatifini nasıl düşündünüz?
Böyle bir ihtiyacınız olduğunu nasıl keşfettiniz?
Girgin Ailesi: Merhaba,
hoş bulduk. Bizim hikâyemiz 4 sene öncesine dayanıyor. Bodrum’a taşındıktan
sonra, buranın coğrafyasına çok uygun olacağına karar verdik. Aslında bir
ihtiyaçtan ziyade tercih yaptık. Minimal bir yaşamın eşimle beraber bize
yeterli olacağını düşündük.
B.A: Süreç nasıldı, beklediğiniz gibi ilerledi mi?
G.A: İşin içinde olan
birisi olarak (Tayfur Girgin’in mesleği mimarlık) ne yapıp ne yapamayacağımı
bilen bir insanım. Dolayısı ile süreç bizim için beklediğimiz gibi ve hatta
biraz daha hızlı noktalandı. 29 günde evimiz hazırdı.
B.A: Alışkın olduğumuz betonarme evlere göre avantajları
ve dezavantajları neler?
G.A: Avantajları
saymak ile bitmez. Tabii tekrar söylüyoruz, konuyu bu coğrafya için ele alıyoruz.
Öncelikle nem ve rutubet gibi konularda avantajı çok fazla. Aynı şekilde ısı
yalıtımı ve dolayısıyla enerji tüketiminize de olumlu yansıyor bu durum. Deprem
anında ise kesinlikle daha güvenli bir yapı. Tabii bu söylediklerim doğru
yapılmış bir iş için geçerli. Çünkü her tiny houseun imalat kalitesi aynı düzeyde
değil.
B.A: Konumlandırdığınız yerde bahçeniz de var. Bu anlamda
doğa ile iç içe bir tiny house yaşamının detayları, etkileri neler?
G.A: Hava kalitesinin yüksek olması gibi etkenler ile tamamen doğal bir alanda yaşadığınızı hissediyorsunuz. Kuş sesleri ile uyanmak, herhangi bir komşu gürültüsünün olmaması. Sizin herhangi bir gürültü vesaire gibi konularda daha özgür olmanız. Pandemi döneminde pandemiyi yaşamamak! Bu liste uzar gider.
B.A: Evinizde bir de tepe penceresi var. Tepe
Penceresinin olayı nedir? Bu ayrıntı nasıl farklar yaratıyor? Dezavantajları
var mı?
G.A: Tepe camı bizim için olmaz ise olmaz detaylardan. Yağmurlu günlerde aldığımız keyif ayrı, gün içinde verdiği aydınlık ve ferahlık hissi ayrı. Dezavantajı ise ısı değerlerini yükseltiyor olması. Bu sebeple doğru kullanmak çok önemli. Ayrıca kırılmaz lamine camdan yapılması, montaj detayları, dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan.
B.A: Tiny House ülkemizde yeni bir kültür ve belki de siz
öncülerindensiniz. Peki fizibilite sürecinde örnek aldığınız modellemeler oldu
mu? Tasarım anlamında size rehberlik eden birileri var mı? Hayalinizi
gerçekleştirme sürecinde tam olarak nelere dikkat ettiniz?
G.A: Yurt dışındaki örnekleri çok inceledik. Hem kullanım hem de yapım detaylarına dair birçok şey öğrendik. Bu öğrendiklerimiz sadece doğru bilgiler değil tabii, özellikle yanlışları da görme fırsatımız oldu. Tasarım konusunda ise ilham aldığımız çok özel bir model var. Living Big In A Tiny House YouTube kanalında yayınlanan bir ev... Dikkat ettiğimiz en önemli konu ise kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacak altyapıya sahip olması. Ben, bana ulaşanlara hep söylüyorum, bu tarz yapılar kişiye özeldir ve kişiye özel üretilmelidir.
B.A: Sürdürülebilirlik açısından nasıl? Bakımları zor mu
ve kullanım ömrü ne kadar?
G.A: Biz de birçok şeyi yeni yeni deneyimliyoruz, ancak şu kadarını söyleyebilirim. Normal betonarme bir evden daha az bakım gerektiriyor. Ömrü ise yine imalat kalitesine göre değişir. Ancak bizim evimiz için ömrümüzü tamamlar diye düşünüyorum.
B.A: Son olarak sizin değinmek istediklerinizi de ayrıca duymak
isteriz.
G.A: Bizim tasarladığımız ve yaşadığımız bu evi özetle şöyle
açıklayabiliriz. İlk olarak, eşim ile hayatımızda verdiğimiz en iyi ikinci
karar diyebiliriz. Biz gerçekten çok memnunuz ve hala aktif bir şekilde 7/24 bu evde
kalıyoruz. Ayrıca da dördüncü yılımıza girmek üzereyiz ve herhangi bir detayını
değiştirmedik veya ekstra bir alan büyütmedik, oda eklemedik. Orijinal tasarımı
büyük bir memnuniyetle kullanıyoruz.
Özveri ve Tayfun Girgin’e röportaj için çok teşekkür
ediyorum. Anlamlı keşif hikâyelerinde görüşmek üzere J