![]() |
7 - 10 Arası Turhan Alyakut ile Sabah Haberleri |
Gelişen teknoloji ile birlikte hayatlarımız da değişiyor. Kitle iletişim araçları ise bu gelişmelerden en çok etkilenen ve de bu etkiyi insanlara hızlıca yansıtan alanlardan. Bir zamanların en popüler medya iletişim araçlarından biri olan radyo, ilerleyen teknoloji ile birlikte eskiye oranla epey az ilgi görüyor.
T.A: Bir radyonun kalitesini belirleyen esas kriter, o radyoya yapılan yatırımdır. Bununla birlikte yetişmiş personele de yatırım yapmak gerekir. Bu alanlara yapılan ya da yapılmayan yatırım, o radyonun kalitesini doğrudan etkiler. Günümüzde radyoların genel reklam pastasından aldıkları pay, dijital medyanın ve açık hava reklamcılığının ön plana çıkması sebebi ile epey azaldı. Bu pay azaldıkça da radyoların kalitesinde düşüş oldu. Çünkü yeterince para kazanılmadığı için yeterince yatırım da yapılamıyor. Bir diğer mesele ise, ulusal ya da yerel olmak üzere tüm radyoların yetişmiş personel bulma sıkıntısı. Tabii bu mesele de, her meslekte olduğu gibi köşe başlarını tutan kişilerin de etkisi var. Onlardan fırsat bulup da yeniler yetişemiyor. Taşrada bu işi çok iyi yapan isimler var ama onlarda ulusal radyolara geçiş yapamıyorlar. Bana kalırsa yerel medya; hem gazetede, hem radyoda, hem de televizyonda ulusal medyayı besleyen bir güç olmalı! Ama ne yazık ki yeteneği ile değil de kişisel ilişkileri ile bir yerlere gelmiş kişiler sebebi ile de kalite anlamında sıkıntı yaşıyoruz. Şöyle örnekleyeyim; Habercilik, yayıncılığın tümüne bakınca çok daha ciddi ve çok daha farklı bir kulvar. Ama seçim süresindeki ulusal habercilere baktığımız zaman, mesleğini yaparken ki halleri ortada! Dolayısı ile liyakata, yeteneğe ve tecrübeye bakılarak işe alımlar olsaydı, o habercilerin hiçbiri şu anda ulusal medyada olamazdı! Maaş konusunda ise, her iş alanında olduğu gibi radyoda da bu işin starları var ve onlar çok para kazanıyorlar. Ama radyo sunuculuğuna yeni başlayacak; yani sektöre yeni girecek birinden bahsediyorsak, ulusal bir radyoya da başlasa çok bir şey beklememeli. 2500 lira civarlarında bir maaşla başlayacaktır büyük ihtimalle. Yani şu anki piyasada radyo programı yapmaya başlayacak kişi, hayatını kolayca idare edebileceği bir para kazanamaz en başta. Bu anlamda; Bursa, Konya gibi yerlerdeki radyolarda başlamak, İstanbul'dan daha iyi bir tercih olabilir. Çünkü personel havuzu meselesi de önemli bir etken maaşın belirlenmesinde.
B: Editörlükte yapmış biri olarak, televizyon sektöründe editörlük nedir? Editör neler yapar?
T.A: Televizyon editörü, bir programın içeriğini hazırlar. Sabah programı gece programı fark etmeksizin, yani herhangi bir programın özelliğine göre programda neler konuşulacağını belirler. Konuşulacak olan konular, kimlerle konuşulacak? Hangi zaman aralıklarında neler konuşulacak? Yani işin bütün matematiğini editör hazırlar, bu hazırladıklarını ise yönetmen ve yapımcıya onaylattıktan sonra sunucuya aktarır. Sunucuda kendi tecrübelerini ve becerilerini bunların içine katarak ortaya bir sonuç çıkarır. Televizyon programlarında gördüğümüz her şeyi editörler hazırlar. Tabii Seda Sayan gibi istisnalar da mevcut. Seda Sayan ya da onun formatında program yapan kişiler, olayların içine daha fazla dahil olmak isterler. Bu doğrultuda editörün kurduğu altyapıyı esnetirler. Bu, olmaması gereken bir uygulama ama oluyor maalesef! İçerik oluşurken fikir vermeleri olabilir ama canlı yayında doğaçlama yapmamaları gerekir. Editörlüğe ne olduğunu bilmeden başladım, ama meraklı olmam ve de arkadaşlarımın yardımı ile olayı kavradım. Yaptığımız programlar ödüller aldı. Bu anlamda; meraklı olup, çabalayanın editörlük yapabileceğini söyleyebilirim. Aslında televizyon sektörüne konuk koordinatörü olarak girmiştim. İşim, yarışma programlarına gelecek ünlüler ile telefonda iletişime geçmekti. Bu işteki performansım sayesinde editörlüğe yükseldim. Editörlük yapacağım ilk programın konusu ise futboldu ve benim futbolla hiç aram yoktu. Akşama Rıdvan Dilmen gelecek, soruları hazırla dediler. Futbola ilgim yoktu ama hem Rıdvan Dilmen'in hem de izleyicilerin dikkatini çekecek sorular hazırlamam gerekiyordu. Neyse ki soruları hazırladım ve devamını da getirdim. Yani yapılamayacak bir şey değil, tamamen istemekle alakalı.
B: Radyo sunucusu olmak isteyenler neler yapmalılar? Nasıl bir yol izlemeliler?
T.A: Radyo sunuculuğuna ilk başladığım zamanlarda, bu işe meraklı olanlar daha fazlaydı ve şöyle talepler gelirdi bize. ''Yoldan geçiyordum, şarkıyı duydum ve sunucu olmaya geldim.'' Önceden öyle görünüyordu, yoldan geçen herkesin yapabileceği bir iş olarak algılanıyordu. Aslında yapabilirler, çünkü doktorluk ya da mühendislik gibi teknik bir altyapıya ihtiyaç yok. Ama ben hep şunu söylerim; radyo ya da televizyon programcısı olabilmek için esas şart, ağzınız ile beyniniz arasındaki mesafenin kısa olması. Ağzından çıkanı kulağın duyuyorsa, ağzın ile beyninin arası kısaysa, başlangıç için yeterli. Ama bu aşamadan sonrası için çok dinlemek ve çok okumak gerekiyor. Çünkü radyoda mikrofon aracılığı ile insanlara bir şeyler söylerken, bir şeyleri de biliyor olmak gerekiyor. Ama ne yazık ki bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olarak bazı şeyleri söylersek, komikten ziyade gülünç duruma düşebiliyoruz. Günümüzde böyle örnekler çok.
B: Radyo sunuculuğuna başlaman nasıl gerçekleşti?
T.A: 1992'de başladım. Edirne'de üniversite öğrencisiydim. Öğrenciyken; okey oynayayım, kahvede oturayım ya da çay bahçesinde takılayım kafasında olmadım hiç. Zaten hala da öyle biri değilim. Neyse işte. Okuldan çıkınca balkonumuzda soyunur, güneşlenirken kitap okurdum. Bir de hem radyo hem de saat olan küçük bir aletten radyo dinlerdim. Zaten o zamanlar Alev ile Seda vardı sadece program yapan, onlar da artık bu sektörde değiller. Sık sık onları dinlerken, bu mesleği yapmak istediğimi iyice fark ettim. Sonra da Türkiye'nin ilk radyolarından biri Edirne'de açıldı. Sabah 9'da İstiklal Marşı ile açılan radyo, akşam 5'de yine marşla kapanıyordu. Bu saatler dışında ise yayın olmuyordu. Cesaretimi topladım ve radyonun irtibat bürosuna gittim, kendimi anlattım. Şurada okuyorum ama radyocu olmak istiyorum dedim. Yeni açılmış bir radyo ve çalışan eleman sıkıntısı da var, bu yüzden doğrudan radyoya yolladılar beni. Program yapan arkadaşlarla 2 saat programda bulundum, birkaç cümle kurdum. Radyoya ilk o gün girdim ve bir daha da çıkmadım. Biraz da ne istediğini bilmek ile ilgili bu meseleler. Benim çocukluğumda TRT'nin efsane spikerleri vardı, onlardan haberleri dinler ve kendimce tekrar ederdim. Yani adam olacak çocuk belli olmuş galiba (: Ama artık bu işe alım süreçleri daha zor. Eskisi gibi fırsatlar yok. Lakin yapmak isteyen kişi güven verirse, bu işi yapmaya niyetli olduğunu gösterirse, kendi yolunu açabilir. Mesela böyle birini biz tüm bölümlerde çalıştırır ve işin tüm detaylarını öğretiriz. Sonrasında hala istekliyse program yapma hakkını veririz. Yani biraz şartların zorluğu birazda mesleğimizi koruma amacı ile yeni gelenleri ince eleyip sık dokuyoruz denebilir.
B: Radyo sunucusu olmak isteyenler diksiyonlarını ne yönde geliştirmeliler?
T.A: İnancım şu. Radyoda ve televizyonda asgari düzeyde temiz Türkçe şart. Ama bu temiz Türkçe dediğimiz şey, TRT Türkçesi değil. TRT'ninki 'İstanbul Türkçesi' dediğimiz konuşma şeklidir. Ama bu konuşma şekli yeri geldiğinde çok yapay kalıp, dinleyiciyi sunucudan uzaklaştırabiliyor. Ayrıca TRT Türkçesinin de pek önemi kalmadı artık. Şu anki popüler radyocular da Türkçeyi bu kadar temiz kullanmıyorlar. Zaten günümüzde tek başına doğru Türkçe kullanımı da yeterli değil. Yoksa Beyaz gibi Acun gibi isimler televizyonda var olamazdı. Günümüzde esas mesele samimiyet. Artikülasyon bozukluğu ya da R'leri söyleyememe gibi durumlar olsa bile, samimiyet seyirciye geçiyorsa sıkıntı olmuyor. Mesela benim de bazı kelimelerde telaffuz sıkıntılarım var ama sadece ben biliyorum bunları. Herkes fark etmez yani. Ben bu kelimeleri düzeltsem, samimiyetin dinleyiciye geçememe durumu olabilir. Yani belirli düzeyde temiz Türkçe kullanımı ve samimiyet, bu işler için yeterli. Birde genel olarak erkeklerin sesi daha iyi gelir radyoda.
Öğlen Haberlerinin Okunması
B: Günümüzde radyonun değeri ne konumda, insanlar radyoyu ne kadar takip ediyor?
T.A: Üzülerek söylemek zorundayım ki; günümüzde radyo, kitle iletişim araçları arasında en az öneme sahip olanlardan biri haline geldi. Böyle olmaması gerekirdi, çünkü radyo özgürlüktür aslında. Radyo dinlerken ders çalışabilirsiniz, yemek yapabilirsiniz, araba kullanabilirsiniz, koşabilirsiniz... Başka bir kitle iletişim aracında bunları yapamazsınız. Ama günümüzde radyo dinleme süresi; ne yazık ki işe gidiş geliş saatleri, yani trafik vaktine sıkışmış durumda. Bu da teknolojinin bize sunduğu alternatifler sebebi ile oldu. Artık her insanda akıllı telefon var ve istediği müziği anında dinleyebiliyor. Radyoda ise başka birinin seçtiği şarkıları dinleme durumu var. Dinlediğin kişinin şarkı listesi seninle mükemmel derecede uyumlu bile olsa, bir aşamada sevmediğin bir şarkı geliyor ya da konu uzuyor ve sen olayın dışına çıkıyorsun. Açıkçası bu işi yapmasam belki bende radyo dinlemezdim artık. Ne kadar zaman sonra olur bilemem ama radyoculuk elbet bitecek. Ya da radyoların sayısı epey azalacak. Küçük bir grubun temsil ettiği mecra olarak kalacak belki. Silivri'yi örnekleyecek olursam; ceza evinde, iş yerlerinde, site güvenlik kulübelerinde falan aktif olarak radyo dinleniliyor şu an.
Radyonun Sorunları Üzerine
B: Mikrofonun başına geçtiğin ilk gün nasıldı? Neler hissettin?
T.A: Mikrofon ile ilk tanışmam da bile, sanki senelerdir bu işi yapıyor gibiydim. Yani heyecan yoktu, panik yoktu. Sadece şöyle bir durum söz konusuydu. O dönemlerde başlayan radyo sunucuları olarak, mesleğimizde örnek alabileceğimiz insan sayısı yok denecek kadar azdı. Sanki bizi karanlık bir odaya bıraktılar ve yolunuzu bulun dediler. Biz ise sehpaya çarptık, kanepeye çarptık, düştük ama sonunda yolu bulduk. Şimdi ise mesleki anlamda örnek alınabilecek insan çok fazla. Dolayısı ile radyo sunuculuğunu öğrenmek, eskiye göre çok daha kolay. Ben ilk başladığım zamanlarda 5 saat program yapıyordum ve 5 saat boyunca ayakta duruyordum. Diyaframım sıkışmasında sesim güzel çıksın diye böyle abartılı şeyler yapıyordum. Ne gerek varmış diyorum şimdi. Televizyonda ekrana çıkmam da beklenmedik şekilde gelişti ama ben orada da rahattım. Canlı yayında da rahattım. Bende daha çok program bittikten sonra heyecan oluyor. Mesela seçim sürecini bitirdik şu an. Program esnasında gayet rahattım ama program bitince heyecanlandım.
B: Radyo sunucusu olmak ne gibi şeyler kattı hayatına?
T.A: Başladığım ilk yıllarda radyoya ilgi çok fazlaydı. Günümüzde sosyal medya fenomenlerinin gördüğü ilgi, mesleğe başladığımda radyo sunucularının gördüğü ilgi ile aynı. Ömrün boyunca spot ışıklarının altında, yani radyo ya da televizyon da olunca buna alışıyorsun ve artık bu senin yaşam biçimin oluyor. Bana kattığı şey mi bilmem ama beni şu hale getirdi. İlgi arsızıyım, ilginin kendi üzerimde olmasını isterim. Bu yönde beni etkilemiş olabilir, yani mesleki deformasyon gibi. Tabii günümüzde böyle bir ilgi söz konusu değil. Bunun dışında bana kattığı en anlamlı şey ise, hayatım boyunca seveceğim ve her gün taze enerji ile işe gitmemi sağlayan bir mesleğimin olmuş olması. Bu anlamda kesinlikle çok şanslıyım. Malum Türkiye'de istediğin mesleği yapabilmek çok zor aslında. Ayrıca istediğin meslekte kalabilmekte çok zor ama ben bunu başaranlardanım.
B: Yayın sırasında hata yapınca nasıl telafi ediyorsun?
T.A: Hata yapma olasılığı her zaman vardır. İlk programda da vardır, yıllar sonraki programda da vardır. Ama canlı yayın sırasında hata yapmış olmak beni çok mutsuz eder. Genel olarak çok az hata yaptım ben ve onlardan biri de ilk başladığım senelerde bir kelimenin telaffuzunu yanlış yapmamdı. Yani bu tarz yanlışlar yaptım. Allah'a şükür geri dönülmez bir hata yapmadım. Bu biraz da beyin ile ağız arasındaki mesafenin kısa olması ile ilgili olmakla birlikte şununla da ilgili, çok rahat olmayacaksın! Bu işte iyiyim deyip kendini salmayacaksın! Her zaman tetikte olacaksın! Dikkat edip meslek hayatını hatasız bitirebilenler olduğu gibi, tek hata ile mesleği bitenler de oldu. Mesela Güner Ümit'in program esnasında yaptığı bir hata mesleğini bitirmişti. Ama Mehmet Ali Erbil ise hep sınırları zorlamasına rağmen mesleğe devam edebildi. Sanırım hatanın ne ile ilgili olduğu da önemli biraz.
B: Tam olarak 27 yıllık radyocusun. Dünden bugüne neler değişti radyoda?
T.A: Teknoloji değişti en başta. Şu anki gençlerin hiç duymadığı şeyler vardı.. Mesela jetonlu telefonlar. Şehrin belli yerlerinde olan bu telefonları kullanırken, konuşacağın mesafeye göre jeton seçerdin. Artık teknoloji ile telefonlar, radyolar, yani her şey değişti. Televizyon boyutunda kaset çalarlar vardı evlerde. Radyolarda kanepe boyutlarında ses mikserleri vardı. Tabii teknoloji geliştikçe bunlar küçüldü ve televizyon boyutundaki kaset çalarlar, kitap boyutunda üretilmeye başlandı. Radyoya ilk başladığımda şarkıları kasetlerden çalardık. A1 diye bir şey vardı o zamanlar. Şarkıcı en iddialı şarkısını A1 diye kaydederdi kasede ve ilk onu dinlerdik. Şarkı sıralaması ise A2 A3 diye devam ederdi. Daha sonra ise Compact Disc'ler çıktı ve bizim aklımız almıyordu. Uzaktan kumanda ile çalışıyorlardı ve kasetin aksine istediğin şarkıyı seçip çalabiliyordun. Malum kasette şarkı seçmek yoktu, ancak elinle ileri sara sara şarkıya denk gelebilirdin. Radyo yayınına başlamadan önce kasetler hazırlardık eskiden, ama CD sayesinde işimiz çok daha kolaylaştı. Bu arada CD'de çaldığım ilk şarkı Yeliz'in Sel Suyu adlı şarkısıdır. Şarkıyı da Yeliz'i de çok severim ve şarkı CD'de 3 numaradaydı. Ardından ise MiniDisc, yani MD dediğimiz CD'nin daha ufak hali çıktı. Ama CD'lerden daha çok şarkı kaydedilebiliyordu ve biz bu gelişmelere inanamıyorduk. Sonrasında ise bilgisayar geldi hayatımıza. Şarkıları bilgisayar üzerinden çalmaya başladık ve Winamp ile tanıştık. Şu an ilkel sayılan bu program o zamanlar için hayatımızı epey kolaylaştırmıştı. Günümüzde ise insan olmadan, bilgisayar aracılığı ile 24 saat ve daha fazla olacak şekilde yayın yapabiliyorsun. Sadece bir teknik personel yeterli oluyor bu konuda. Teknolojik gelişimin dışında ise dinlenen müzik türleri de epey değişti sanırım.
B: Türkiye dışında nerede yaşamak isterdin, neden?
T.A: Ülkemi ve güzelliklerini çok seviyorum. Ama olanağı olanlar gitsinler dışarıda yaşasınlar, en azından belirli bir süre için. Zaten çevremdeki çoğu insana da söylüyorum bunu. Çünkü dışarıda yaşadığınız zaman ülkenizin iyi yönlerini de kötü yönlerini de daha iyi anlıyorsunuz. Çok yer gezdim, gezdiğim çoğu yeri de beğendim. Mesela İtalya. İklimi, insanı ve yemek kültürü ile bize çok yakın. İtalya'da yaşamak isterdim. Belçika'da olabilirdi. Küçük bir ülke ama farklı enerjisi var. Hollandayı'da seviyorum ama burada başrol tabii ki Amsterdam. Pek çok milletten insanın Amsterdam'da kültür etkileşimi ile yaşayabiliyor olması beni çok etkiliyor. Hayatımın bundan sonraki bölümünü bir yerde yaşayacak olsam, sanırım Amsterdam olurdu. Bunun dışında tatil için bile olsa herkese ufak ufak yurt dışına gitmeyi öneriyorum. Bu deneyimler size yeni düşünceler katacaktır.
B: En severek dinlediğin müzik türü ve son günlerdeki favori şarkın nedir?
T.A: Mesleğim sebebi ile bütün ömrüm müziğin içinde geçtiği için, artık herhangi bir yerden şarkı açıp dinlemekte zorlanıyorum. Bünyem kabul etmiyor galiba. Ama hayatıma bakacak olursam, dinlediğim müzik türü dönem dönem değişti. 80'lerın sonunda liseyi bitirmek üzereyken, karpuz toplama işine giderdim ve buradan kazandığım para ile İstanbul'da Miles Davis gibi isimlerin verdiği caz konserlerine giderdim. Yani o dönemlerimde bu tarz müzikleri severdim. Tabii bunda büyüdüğüm evin ortamı da etkili. Babam mesela. Klasik müzik dinlememe aracı olmuştur. Üniversite yıllarımda ise Grup Yorum tarzı müzikler dinlemeye başladım. Radyoya girince ise dejenere oldum ve pop müzik dinlemeye başladım. Şu an için ise genelde Türkçe Müzik dinliyorum, eskisi gibi caza hakim değilim ve iyi bir müzik dinleyicisi de sayılmam. Sadece işim gereği ne çıkmış ne çıkmamış diye pop müziği takip ediyorum. Yani genel olarak müziğe tahammülüm çok az artık. Şu an favori şarkım diyebileceğim bir parça yok ama Mabel Matiz'in tarzını seviyorum. Bana 70'li yıllardaki Barış Manço, Cem Karaca gibi isimleri anımsatıyor. Müzik altyapısı çok zengin ve klipleri ile imajı da çok farklı. Bu anlamda Mabel Matiz'i seviyorum.
B: Okurken ya da izlerken keyif aldığın; kitaplar, filmler ya da diziler?
T.A: Gençliğimde şiir kitapları ve romanlar okurdum. Çoğu insan gibi bende şiirler yazardım. Şu an ise Soner Yalçın gibi isimlerin yazdığı yakın tarih ile ilgili dökümanter şeyleri ve de Antropoloji ile ilgili kitapları okumayı tercih ediyorum. Kurgu romanlarını okumak sıkıcı geliyor artık. Günümüzün çok popüler kitaplarını da okuyamıyorum. Mesela Zülfü Livaneli çok revaçta, ama ben sevmiyorum. Kitap ve müzik arşivimi; kardeşim benden habersiz Akmar Pasajı'nda satmıştı. Bu da iç burkan bir anımdır. Şu an okuduğum kitap ise Ahmet Şık - Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda. Film olarak en son Organize İşler: Sazan Sarmalı'nı izledim. Bu arada Silivri Sinemasına gelen film seçkisinden memnun değilim. En çok etkilendiğim filmler ise Ferzan Özpetek'in ilk filmi ve Charlie Chaplin Filmleri. Chaplin'in filmleri siyah beyaz olmasına rağmen kendini sıkmadan izletiyor. Ayrıca çok dizi seyrediyorum ama bunun esas sebebi ise senaryo yazmaya meraklı oluşum. Breaking Bad dizisi favorim. Dizi çok iyi ve senaryo anlamında da mükemmel. Yani ben filmlerde ve dizilerde zekayı seviyorum. Muhteşem Yüzyıl'ın ilk iki sezonu da çok iyiydi benim için. Senaryo anlamında yaratıcı bulmuştum.
B: Radyoda yapmak istediğin özel bir program formatı var mı?
T.A: Radyoda her şeyi yaptım aslında. Sevdiğim tarz ise şu an yaptığım, yani Format Dj'liği. Az konuşacaksın. Şarkı ya da kliple ilgili bilgi vereceksin. Bu kadar yani. Bana göre radyo müzik demektir. İyi şarkı çalacaksın ve çaldığını yansıtacaksın.
B: Unutamadığın radyo programı anıların?
T.A: Haber bülteni saati gelmiş, arkadaşım da haberlerini hazırlamış ve yayın sırasında okuyacak. Sonra yayına giriyor ve haberleri okuyor. 90'lı yıllardayız. Bosna'da savaş var o zamanlar. Haber de Birleşmiş Milletler'in Bosna'ya ultimatom vermesi ile alakalı. Arkadaşım kendi yazısını okuyamadı ve BM'nin Bosna'ya hipopotam gönderdiğini söyledi. Bu benim için o an komikti. Başka bir arkadaşım ise spor haberi okuyacak ve o zamanlarda da Hakan Şükür çok popüler. Hakan'ın sakatlanması ile ilgili bir haberi okumaya başlar ve ''Hakan Şükür sakatlandı, mistırı çekildi'' diye okur haberi. Yani MR'yi, mistır olarak okuyor. Çok ilginç olmasa da bu tarz gülümseten anılarım var.
B: Tanımayanlar için Turhan Alyakut kimdir?
T.A: İnsanın kendini anlatması zordur. Meslekten bağımsız olarak anlatayım. Çalışkan ya da başarılı olabilirsin, bunlar bir insan için çok iyi özellikler. Lakin bunların haricinde vicdanlı olmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten bu yapılan işlere de yansır. Mesela, bu işi yaptığım süre boyunca, radyoculuğu öğrenmek istiyorum diye bana gelen her insana şans verdim. Neden? Çünkü ben bu işle ilgili hiçbir tecrübeye sahip değilken bana bir şans verildi ve bu benim mesleğim oldu. Bu yüzden, bir insan benim karşıma geldiği zaman, ona vereceğim şansın onun bu alandaki tek şansı olabileceği ihtimalini düşünürüm hep. Başarılı olur ya da olamaz ayrı mesele. Ama ben böyle olması gerektiğine inanıyorum. İnsanlara şans vermek gerektiğine inanıyorum. Eğitim hayatımda da iş hayatımda da hep çabaladım, tırnaklarımla kazıdım. Tüm bu zorlukları aşmış biri olarak hayatımdaki insanların yaşamlarını kolaylaştırmaktan yanayım.
B: Sektörel sıkıntılar nelerdir tam olarak?
T.A: Günümüzde radyoya yatırım yapmak gittikçe zorlaşıyor ve bu en büyük sıkıntılardan. Küpe FM ayarındaki bir radyonun, her ay sadece 8 bin doları uydudan yayın yapmak için ödemesi gerekiyor. Daha personel, elektrik ve belli başlı giderler de var. Sektördeki herkes elindeki ile günü kurtarmaya ve çarkını döndürmeye çalışıyor. Kur böyle yükselmeye devam ederse, bölgesel radyoların yayın yapması çok mümkün olmayacak. Bu durum da radyoların bitiş sürecini hızlandıran faktörlenden olacak belki de. Mesela şu an Küpe FM, kurucularının başka iş kollarından aktardığı para ile dönüyor. Yani kendi kazancı ile çarkını döndüremiyor. Şu an radyoculuk; kar etmek için değil de, daha çok kamu hizmeti için yapılan bir iş gibi.
B: Takip ettiğin radyo sunucuları ya da programları var mı?
T.A: Özellikle açıp programını dinlediğim kimse yok. Ama denk geldikçe Nihat Sırdar'ı dinlerim. Hem bakış açısını hem de program formatını severim. Sabah trafik saatlerinde, Twitter gibi sosyal medya araçlarındaki popüler konu başlıklarını gündemine taşır ve konulara yapılan yorumları dinleyicileri ile paylaşır. Ayrıca güncel haberleri de değerlendirir, konular üzerinden eğlenceli sohbetler gerçekleştirir. Bu işin de starlarındandır zaten. Başladığı günden beri popülerliğini koruyabilmiştir. Hangi radyoya geçerse, onu takip edecek bir sadık dinleyici kitlesini de yanında götürür.
* Radyonun uzun yolculuğunun izlerini, bu yolda nelerin değiştiğini ve de bu yola dahil olmak isteyenlerin neler yapması gerektiğini, kendi deneyimleri üzerinden anlatan Turhan Abiye çook teşekkür ederim. *
Not: Telefonlarınıza Radyo Kulesi adlı uygulamayı indirerek; Küpe FM ve diğer tüm radyolara ulaşabilir, sabahları Turhan Abiyi dinleyebilirsiniz (:
Dünden bugüne radyo sektöründe nelerin değiştiğini, radyoculuğun şu anda ne durumda olduğunu ve radyo sunuculuğu yapanların mesleklerine dair detaylı bilgileri, 30 yıla yakındır radyo sunucusu olan Turhan Alyakut'tan öğreniyoruz. Aynı zamanda televizyon editörlüğü de yapan Turhan Alyakut ile röportajımızı normalden daha farklı şekilde gerçekleştirdik. Hazırladığım soruları bir kaba koydum ve Turhan Abi herhangi bir kağıdı çekerek soruları cevapladı. Yani röportaj sorularında planlamadan ziyade akışına bırakma durumu var. Keyifli okumalar :)
Burak: Hafta içi beş gün boyunca, sabahları 7 ile 10 arasında olmak üzere Küpe FM'de 3 saat program yapıyorsun. Yani 3 saat boyunca mikrofonda tek başınasın. Bunun zor yanları neler?
Turhan Alyakut: 30 yıla yakındır bu işi yapınca, mikrofonda tek başına ya da başkaları ile olmanın pek önemi kalmıyor. Ama benim kişisel olarak sevdiğim bir şey var. Stüdyoda çok insan olması. Yani program esnasında stüdyo ne kadar kalabalık olursa, performansım da o kadar artıyor ve havaya giriyorum. Stüdyonun kalabalık olması ile ilgili şöyle bir anımı anlatayım. Daha önce çalıştığım bir radyoda, Okan Bayülgen ile beraber program yapıyorduk. O programda, şu anki gibi haberler okuyordum ve okuduğum haberleri Okan ile birlikte yorumluyorduk. Üniversitelerden çok fazla öğrenci gelirdi program için. Okan'ın televizyon programları gibi kalabalık olurdu radyo stüdyosu. Stüdyo kaç kişi alabiliyorsa o kadar dolu olurdu. Benim hoşuma giden tarz bu. Ama dediğim gibi, mikrofonda tek başımayken de herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Neticede buna alışıyorsun.
Çarşambaların Düzenli Konuk Saati
Burak: Müzik listemde her zaman olur, illa çalarım dediğin sanatçılar var mı? Varsa kimler?
Turhan Alyakut: Tabii ki var ama bu birazda çalıştığınız radyonun müzik politikası ile ilgili. Küpe FM'de pop müzik ağırlıklı yayın yapıyoruz. Benim burada ki esas kriterim ise sevmediğim hiçbir şarkıcıyı çalmamak. Mesela ömrüm boyunca Gülben Ergen çalmadım, çalmam da. Başkaları sevebilir ama ben o kadar pesimist ve melankolik şeyleri sevmiyorum. Yine Bülent Ortaçgil'i de sevmem ve de çalmam. Demet Akalın'ı ise sevmediğim halde listeme alırım. Şarkıları çok fazla dinlendiği için bizim radyoda çalmamak olmaz. Yani çok popüler olan şarkıcıları sevmesen de listene almak zorundasın. İmkanım olsa biraz daha orta ritim, biraz daha romantik şarkılar çalarım. Cem Adrian gibi mesela. Ayrıca 90'lı yılları çok severim. O yıllardaki çoğu sanatçı başımın üstündedir. O dönemdeki şarkıların altyapıları çok iyiydi. Günümüzde hala o seviyeye ulaşamayan şarkıcılar var.
B: Radyolar kalite anlamında kaç kategoriye ayrılır? Ne tür sorunlar olabilir? Maaş aralıkları nelerdir?
![]() |
2019 Seçim Programlarından |
B: Editörlükte yapmış biri olarak, televizyon sektöründe editörlük nedir? Editör neler yapar?
T.A: Televizyon editörü, bir programın içeriğini hazırlar. Sabah programı gece programı fark etmeksizin, yani herhangi bir programın özelliğine göre programda neler konuşulacağını belirler. Konuşulacak olan konular, kimlerle konuşulacak? Hangi zaman aralıklarında neler konuşulacak? Yani işin bütün matematiğini editör hazırlar, bu hazırladıklarını ise yönetmen ve yapımcıya onaylattıktan sonra sunucuya aktarır. Sunucuda kendi tecrübelerini ve becerilerini bunların içine katarak ortaya bir sonuç çıkarır. Televizyon programlarında gördüğümüz her şeyi editörler hazırlar. Tabii Seda Sayan gibi istisnalar da mevcut. Seda Sayan ya da onun formatında program yapan kişiler, olayların içine daha fazla dahil olmak isterler. Bu doğrultuda editörün kurduğu altyapıyı esnetirler. Bu, olmaması gereken bir uygulama ama oluyor maalesef! İçerik oluşurken fikir vermeleri olabilir ama canlı yayında doğaçlama yapmamaları gerekir. Editörlüğe ne olduğunu bilmeden başladım, ama meraklı olmam ve de arkadaşlarımın yardımı ile olayı kavradım. Yaptığımız programlar ödüller aldı. Bu anlamda; meraklı olup, çabalayanın editörlük yapabileceğini söyleyebilirim. Aslında televizyon sektörüne konuk koordinatörü olarak girmiştim. İşim, yarışma programlarına gelecek ünlüler ile telefonda iletişime geçmekti. Bu işteki performansım sayesinde editörlüğe yükseldim. Editörlük yapacağım ilk programın konusu ise futboldu ve benim futbolla hiç aram yoktu. Akşama Rıdvan Dilmen gelecek, soruları hazırla dediler. Futbola ilgim yoktu ama hem Rıdvan Dilmen'in hem de izleyicilerin dikkatini çekecek sorular hazırlamam gerekiyordu. Neyse ki soruları hazırladım ve devamını da getirdim. Yani yapılamayacak bir şey değil, tamamen istemekle alakalı.
B: Radyo sunucusu olmak isteyenler neler yapmalılar? Nasıl bir yol izlemeliler?
T.A: Radyo sunuculuğuna ilk başladığım zamanlarda, bu işe meraklı olanlar daha fazlaydı ve şöyle talepler gelirdi bize. ''Yoldan geçiyordum, şarkıyı duydum ve sunucu olmaya geldim.'' Önceden öyle görünüyordu, yoldan geçen herkesin yapabileceği bir iş olarak algılanıyordu. Aslında yapabilirler, çünkü doktorluk ya da mühendislik gibi teknik bir altyapıya ihtiyaç yok. Ama ben hep şunu söylerim; radyo ya da televizyon programcısı olabilmek için esas şart, ağzınız ile beyniniz arasındaki mesafenin kısa olması. Ağzından çıkanı kulağın duyuyorsa, ağzın ile beyninin arası kısaysa, başlangıç için yeterli. Ama bu aşamadan sonrası için çok dinlemek ve çok okumak gerekiyor. Çünkü radyoda mikrofon aracılığı ile insanlara bir şeyler söylerken, bir şeyleri de biliyor olmak gerekiyor. Ama ne yazık ki bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olarak bazı şeyleri söylersek, komikten ziyade gülünç duruma düşebiliyoruz. Günümüzde böyle örnekler çok.
B: Radyo sunuculuğuna başlaman nasıl gerçekleşti?
T.A: 1992'de başladım. Edirne'de üniversite öğrencisiydim. Öğrenciyken; okey oynayayım, kahvede oturayım ya da çay bahçesinde takılayım kafasında olmadım hiç. Zaten hala da öyle biri değilim. Neyse işte. Okuldan çıkınca balkonumuzda soyunur, güneşlenirken kitap okurdum. Bir de hem radyo hem de saat olan küçük bir aletten radyo dinlerdim. Zaten o zamanlar Alev ile Seda vardı sadece program yapan, onlar da artık bu sektörde değiller. Sık sık onları dinlerken, bu mesleği yapmak istediğimi iyice fark ettim. Sonra da Türkiye'nin ilk radyolarından biri Edirne'de açıldı. Sabah 9'da İstiklal Marşı ile açılan radyo, akşam 5'de yine marşla kapanıyordu. Bu saatler dışında ise yayın olmuyordu. Cesaretimi topladım ve radyonun irtibat bürosuna gittim, kendimi anlattım. Şurada okuyorum ama radyocu olmak istiyorum dedim. Yeni açılmış bir radyo ve çalışan eleman sıkıntısı da var, bu yüzden doğrudan radyoya yolladılar beni. Program yapan arkadaşlarla 2 saat programda bulundum, birkaç cümle kurdum. Radyoya ilk o gün girdim ve bir daha da çıkmadım. Biraz da ne istediğini bilmek ile ilgili bu meseleler. Benim çocukluğumda TRT'nin efsane spikerleri vardı, onlardan haberleri dinler ve kendimce tekrar ederdim. Yani adam olacak çocuk belli olmuş galiba (: Ama artık bu işe alım süreçleri daha zor. Eskisi gibi fırsatlar yok. Lakin yapmak isteyen kişi güven verirse, bu işi yapmaya niyetli olduğunu gösterirse, kendi yolunu açabilir. Mesela böyle birini biz tüm bölümlerde çalıştırır ve işin tüm detaylarını öğretiriz. Sonrasında hala istekliyse program yapma hakkını veririz. Yani biraz şartların zorluğu birazda mesleğimizi koruma amacı ile yeni gelenleri ince eleyip sık dokuyoruz denebilir.
B: Radyo sunucusu olmak isteyenler diksiyonlarını ne yönde geliştirmeliler?
T.A: İnancım şu. Radyoda ve televizyonda asgari düzeyde temiz Türkçe şart. Ama bu temiz Türkçe dediğimiz şey, TRT Türkçesi değil. TRT'ninki 'İstanbul Türkçesi' dediğimiz konuşma şeklidir. Ama bu konuşma şekli yeri geldiğinde çok yapay kalıp, dinleyiciyi sunucudan uzaklaştırabiliyor. Ayrıca TRT Türkçesinin de pek önemi kalmadı artık. Şu anki popüler radyocular da Türkçeyi bu kadar temiz kullanmıyorlar. Zaten günümüzde tek başına doğru Türkçe kullanımı da yeterli değil. Yoksa Beyaz gibi Acun gibi isimler televizyonda var olamazdı. Günümüzde esas mesele samimiyet. Artikülasyon bozukluğu ya da R'leri söyleyememe gibi durumlar olsa bile, samimiyet seyirciye geçiyorsa sıkıntı olmuyor. Mesela benim de bazı kelimelerde telaffuz sıkıntılarım var ama sadece ben biliyorum bunları. Herkes fark etmez yani. Ben bu kelimeleri düzeltsem, samimiyetin dinleyiciye geçememe durumu olabilir. Yani belirli düzeyde temiz Türkçe kullanımı ve samimiyet, bu işler için yeterli. Birde genel olarak erkeklerin sesi daha iyi gelir radyoda.
B: Günümüzde radyonun değeri ne konumda, insanlar radyoyu ne kadar takip ediyor?
T.A: Üzülerek söylemek zorundayım ki; günümüzde radyo, kitle iletişim araçları arasında en az öneme sahip olanlardan biri haline geldi. Böyle olmaması gerekirdi, çünkü radyo özgürlüktür aslında. Radyo dinlerken ders çalışabilirsiniz, yemek yapabilirsiniz, araba kullanabilirsiniz, koşabilirsiniz... Başka bir kitle iletişim aracında bunları yapamazsınız. Ama günümüzde radyo dinleme süresi; ne yazık ki işe gidiş geliş saatleri, yani trafik vaktine sıkışmış durumda. Bu da teknolojinin bize sunduğu alternatifler sebebi ile oldu. Artık her insanda akıllı telefon var ve istediği müziği anında dinleyebiliyor. Radyoda ise başka birinin seçtiği şarkıları dinleme durumu var. Dinlediğin kişinin şarkı listesi seninle mükemmel derecede uyumlu bile olsa, bir aşamada sevmediğin bir şarkı geliyor ya da konu uzuyor ve sen olayın dışına çıkıyorsun. Açıkçası bu işi yapmasam belki bende radyo dinlemezdim artık. Ne kadar zaman sonra olur bilemem ama radyoculuk elbet bitecek. Ya da radyoların sayısı epey azalacak. Küçük bir grubun temsil ettiği mecra olarak kalacak belki. Silivri'yi örnekleyecek olursam; ceza evinde, iş yerlerinde, site güvenlik kulübelerinde falan aktif olarak radyo dinleniliyor şu an.
B: Mikrofonun başına geçtiğin ilk gün nasıldı? Neler hissettin?
T.A: Mikrofon ile ilk tanışmam da bile, sanki senelerdir bu işi yapıyor gibiydim. Yani heyecan yoktu, panik yoktu. Sadece şöyle bir durum söz konusuydu. O dönemlerde başlayan radyo sunucuları olarak, mesleğimizde örnek alabileceğimiz insan sayısı yok denecek kadar azdı. Sanki bizi karanlık bir odaya bıraktılar ve yolunuzu bulun dediler. Biz ise sehpaya çarptık, kanepeye çarptık, düştük ama sonunda yolu bulduk. Şimdi ise mesleki anlamda örnek alınabilecek insan çok fazla. Dolayısı ile radyo sunuculuğunu öğrenmek, eskiye göre çok daha kolay. Ben ilk başladığım zamanlarda 5 saat program yapıyordum ve 5 saat boyunca ayakta duruyordum. Diyaframım sıkışmasında sesim güzel çıksın diye böyle abartılı şeyler yapıyordum. Ne gerek varmış diyorum şimdi. Televizyonda ekrana çıkmam da beklenmedik şekilde gelişti ama ben orada da rahattım. Canlı yayında da rahattım. Bende daha çok program bittikten sonra heyecan oluyor. Mesela seçim sürecini bitirdik şu an. Program esnasında gayet rahattım ama program bitince heyecanlandım.
B: Radyo sunucusu olmak ne gibi şeyler kattı hayatına?
T.A: Başladığım ilk yıllarda radyoya ilgi çok fazlaydı. Günümüzde sosyal medya fenomenlerinin gördüğü ilgi, mesleğe başladığımda radyo sunucularının gördüğü ilgi ile aynı. Ömrün boyunca spot ışıklarının altında, yani radyo ya da televizyon da olunca buna alışıyorsun ve artık bu senin yaşam biçimin oluyor. Bana kattığı şey mi bilmem ama beni şu hale getirdi. İlgi arsızıyım, ilginin kendi üzerimde olmasını isterim. Bu yönde beni etkilemiş olabilir, yani mesleki deformasyon gibi. Tabii günümüzde böyle bir ilgi söz konusu değil. Bunun dışında bana kattığı en anlamlı şey ise, hayatım boyunca seveceğim ve her gün taze enerji ile işe gitmemi sağlayan bir mesleğimin olmuş olması. Bu anlamda kesinlikle çok şanslıyım. Malum Türkiye'de istediğin mesleği yapabilmek çok zor aslında. Ayrıca istediğin meslekte kalabilmekte çok zor ama ben bunu başaranlardanım.
B: Yayın sırasında hata yapınca nasıl telafi ediyorsun?
T.A: Hata yapma olasılığı her zaman vardır. İlk programda da vardır, yıllar sonraki programda da vardır. Ama canlı yayın sırasında hata yapmış olmak beni çok mutsuz eder. Genel olarak çok az hata yaptım ben ve onlardan biri de ilk başladığım senelerde bir kelimenin telaffuzunu yanlış yapmamdı. Yani bu tarz yanlışlar yaptım. Allah'a şükür geri dönülmez bir hata yapmadım. Bu biraz da beyin ile ağız arasındaki mesafenin kısa olması ile ilgili olmakla birlikte şununla da ilgili, çok rahat olmayacaksın! Bu işte iyiyim deyip kendini salmayacaksın! Her zaman tetikte olacaksın! Dikkat edip meslek hayatını hatasız bitirebilenler olduğu gibi, tek hata ile mesleği bitenler de oldu. Mesela Güner Ümit'in program esnasında yaptığı bir hata mesleğini bitirmişti. Ama Mehmet Ali Erbil ise hep sınırları zorlamasına rağmen mesleğe devam edebildi. Sanırım hatanın ne ile ilgili olduğu da önemli biraz.
B: Tam olarak 27 yıllık radyocusun. Dünden bugüne neler değişti radyoda?
T.A: Teknoloji değişti en başta. Şu anki gençlerin hiç duymadığı şeyler vardı.. Mesela jetonlu telefonlar. Şehrin belli yerlerinde olan bu telefonları kullanırken, konuşacağın mesafeye göre jeton seçerdin. Artık teknoloji ile telefonlar, radyolar, yani her şey değişti. Televizyon boyutunda kaset çalarlar vardı evlerde. Radyolarda kanepe boyutlarında ses mikserleri vardı. Tabii teknoloji geliştikçe bunlar küçüldü ve televizyon boyutundaki kaset çalarlar, kitap boyutunda üretilmeye başlandı. Radyoya ilk başladığımda şarkıları kasetlerden çalardık. A1 diye bir şey vardı o zamanlar. Şarkıcı en iddialı şarkısını A1 diye kaydederdi kasede ve ilk onu dinlerdik. Şarkı sıralaması ise A2 A3 diye devam ederdi. Daha sonra ise Compact Disc'ler çıktı ve bizim aklımız almıyordu. Uzaktan kumanda ile çalışıyorlardı ve kasetin aksine istediğin şarkıyı seçip çalabiliyordun. Malum kasette şarkı seçmek yoktu, ancak elinle ileri sara sara şarkıya denk gelebilirdin. Radyo yayınına başlamadan önce kasetler hazırlardık eskiden, ama CD sayesinde işimiz çok daha kolaylaştı. Bu arada CD'de çaldığım ilk şarkı Yeliz'in Sel Suyu adlı şarkısıdır. Şarkıyı da Yeliz'i de çok severim ve şarkı CD'de 3 numaradaydı. Ardından ise MiniDisc, yani MD dediğimiz CD'nin daha ufak hali çıktı. Ama CD'lerden daha çok şarkı kaydedilebiliyordu ve biz bu gelişmelere inanamıyorduk. Sonrasında ise bilgisayar geldi hayatımıza. Şarkıları bilgisayar üzerinden çalmaya başladık ve Winamp ile tanıştık. Şu an ilkel sayılan bu program o zamanlar için hayatımızı epey kolaylaştırmıştı. Günümüzde ise insan olmadan, bilgisayar aracılığı ile 24 saat ve daha fazla olacak şekilde yayın yapabiliyorsun. Sadece bir teknik personel yeterli oluyor bu konuda. Teknolojik gelişimin dışında ise dinlenen müzik türleri de epey değişti sanırım.
B: Türkiye dışında nerede yaşamak isterdin, neden?
T.A: Ülkemi ve güzelliklerini çok seviyorum. Ama olanağı olanlar gitsinler dışarıda yaşasınlar, en azından belirli bir süre için. Zaten çevremdeki çoğu insana da söylüyorum bunu. Çünkü dışarıda yaşadığınız zaman ülkenizin iyi yönlerini de kötü yönlerini de daha iyi anlıyorsunuz. Çok yer gezdim, gezdiğim çoğu yeri de beğendim. Mesela İtalya. İklimi, insanı ve yemek kültürü ile bize çok yakın. İtalya'da yaşamak isterdim. Belçika'da olabilirdi. Küçük bir ülke ama farklı enerjisi var. Hollandayı'da seviyorum ama burada başrol tabii ki Amsterdam. Pek çok milletten insanın Amsterdam'da kültür etkileşimi ile yaşayabiliyor olması beni çok etkiliyor. Hayatımın bundan sonraki bölümünü bir yerde yaşayacak olsam, sanırım Amsterdam olurdu. Bunun dışında tatil için bile olsa herkese ufak ufak yurt dışına gitmeyi öneriyorum. Bu deneyimler size yeni düşünceler katacaktır.
B: En severek dinlediğin müzik türü ve son günlerdeki favori şarkın nedir?
T.A: Mesleğim sebebi ile bütün ömrüm müziğin içinde geçtiği için, artık herhangi bir yerden şarkı açıp dinlemekte zorlanıyorum. Bünyem kabul etmiyor galiba. Ama hayatıma bakacak olursam, dinlediğim müzik türü dönem dönem değişti. 80'lerın sonunda liseyi bitirmek üzereyken, karpuz toplama işine giderdim ve buradan kazandığım para ile İstanbul'da Miles Davis gibi isimlerin verdiği caz konserlerine giderdim. Yani o dönemlerimde bu tarz müzikleri severdim. Tabii bunda büyüdüğüm evin ortamı da etkili. Babam mesela. Klasik müzik dinlememe aracı olmuştur. Üniversite yıllarımda ise Grup Yorum tarzı müzikler dinlemeye başladım. Radyoya girince ise dejenere oldum ve pop müzik dinlemeye başladım. Şu an için ise genelde Türkçe Müzik dinliyorum, eskisi gibi caza hakim değilim ve iyi bir müzik dinleyicisi de sayılmam. Sadece işim gereği ne çıkmış ne çıkmamış diye pop müziği takip ediyorum. Yani genel olarak müziğe tahammülüm çok az artık. Şu an favori şarkım diyebileceğim bir parça yok ama Mabel Matiz'in tarzını seviyorum. Bana 70'li yıllardaki Barış Manço, Cem Karaca gibi isimleri anımsatıyor. Müzik altyapısı çok zengin ve klipleri ile imajı da çok farklı. Bu anlamda Mabel Matiz'i seviyorum.
B: Okurken ya da izlerken keyif aldığın; kitaplar, filmler ya da diziler?
T.A: Gençliğimde şiir kitapları ve romanlar okurdum. Çoğu insan gibi bende şiirler yazardım. Şu an ise Soner Yalçın gibi isimlerin yazdığı yakın tarih ile ilgili dökümanter şeyleri ve de Antropoloji ile ilgili kitapları okumayı tercih ediyorum. Kurgu romanlarını okumak sıkıcı geliyor artık. Günümüzün çok popüler kitaplarını da okuyamıyorum. Mesela Zülfü Livaneli çok revaçta, ama ben sevmiyorum. Kitap ve müzik arşivimi; kardeşim benden habersiz Akmar Pasajı'nda satmıştı. Bu da iç burkan bir anımdır. Şu an okuduğum kitap ise Ahmet Şık - Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda. Film olarak en son Organize İşler: Sazan Sarmalı'nı izledim. Bu arada Silivri Sinemasına gelen film seçkisinden memnun değilim. En çok etkilendiğim filmler ise Ferzan Özpetek'in ilk filmi ve Charlie Chaplin Filmleri. Chaplin'in filmleri siyah beyaz olmasına rağmen kendini sıkmadan izletiyor. Ayrıca çok dizi seyrediyorum ama bunun esas sebebi ise senaryo yazmaya meraklı oluşum. Breaking Bad dizisi favorim. Dizi çok iyi ve senaryo anlamında da mükemmel. Yani ben filmlerde ve dizilerde zekayı seviyorum. Muhteşem Yüzyıl'ın ilk iki sezonu da çok iyiydi benim için. Senaryo anlamında yaratıcı bulmuştum.
B: Radyoda yapmak istediğin özel bir program formatı var mı?
T.A: Radyoda her şeyi yaptım aslında. Sevdiğim tarz ise şu an yaptığım, yani Format Dj'liği. Az konuşacaksın. Şarkı ya da kliple ilgili bilgi vereceksin. Bu kadar yani. Bana göre radyo müzik demektir. İyi şarkı çalacaksın ve çaldığını yansıtacaksın.
B: Unutamadığın radyo programı anıların?
T.A: Haber bülteni saati gelmiş, arkadaşım da haberlerini hazırlamış ve yayın sırasında okuyacak. Sonra yayına giriyor ve haberleri okuyor. 90'lı yıllardayız. Bosna'da savaş var o zamanlar. Haber de Birleşmiş Milletler'in Bosna'ya ultimatom vermesi ile alakalı. Arkadaşım kendi yazısını okuyamadı ve BM'nin Bosna'ya hipopotam gönderdiğini söyledi. Bu benim için o an komikti. Başka bir arkadaşım ise spor haberi okuyacak ve o zamanlarda da Hakan Şükür çok popüler. Hakan'ın sakatlanması ile ilgili bir haberi okumaya başlar ve ''Hakan Şükür sakatlandı, mistırı çekildi'' diye okur haberi. Yani MR'yi, mistır olarak okuyor. Çok ilginç olmasa da bu tarz gülümseten anılarım var.
B: Tanımayanlar için Turhan Alyakut kimdir?
T.A: İnsanın kendini anlatması zordur. Meslekten bağımsız olarak anlatayım. Çalışkan ya da başarılı olabilirsin, bunlar bir insan için çok iyi özellikler. Lakin bunların haricinde vicdanlı olmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten bu yapılan işlere de yansır. Mesela, bu işi yaptığım süre boyunca, radyoculuğu öğrenmek istiyorum diye bana gelen her insana şans verdim. Neden? Çünkü ben bu işle ilgili hiçbir tecrübeye sahip değilken bana bir şans verildi ve bu benim mesleğim oldu. Bu yüzden, bir insan benim karşıma geldiği zaman, ona vereceğim şansın onun bu alandaki tek şansı olabileceği ihtimalini düşünürüm hep. Başarılı olur ya da olamaz ayrı mesele. Ama ben böyle olması gerektiğine inanıyorum. İnsanlara şans vermek gerektiğine inanıyorum. Eğitim hayatımda da iş hayatımda da hep çabaladım, tırnaklarımla kazıdım. Tüm bu zorlukları aşmış biri olarak hayatımdaki insanların yaşamlarını kolaylaştırmaktan yanayım.
B: Sektörel sıkıntılar nelerdir tam olarak?
T.A: Günümüzde radyoya yatırım yapmak gittikçe zorlaşıyor ve bu en büyük sıkıntılardan. Küpe FM ayarındaki bir radyonun, her ay sadece 8 bin doları uydudan yayın yapmak için ödemesi gerekiyor. Daha personel, elektrik ve belli başlı giderler de var. Sektördeki herkes elindeki ile günü kurtarmaya ve çarkını döndürmeye çalışıyor. Kur böyle yükselmeye devam ederse, bölgesel radyoların yayın yapması çok mümkün olmayacak. Bu durum da radyoların bitiş sürecini hızlandıran faktörlenden olacak belki de. Mesela şu an Küpe FM, kurucularının başka iş kollarından aktardığı para ile dönüyor. Yani kendi kazancı ile çarkını döndüremiyor. Şu an radyoculuk; kar etmek için değil de, daha çok kamu hizmeti için yapılan bir iş gibi.
![]() |
B: Takip ettiğin radyo sunucuları ya da programları var mı?
T.A: Özellikle açıp programını dinlediğim kimse yok. Ama denk geldikçe Nihat Sırdar'ı dinlerim. Hem bakış açısını hem de program formatını severim. Sabah trafik saatlerinde, Twitter gibi sosyal medya araçlarındaki popüler konu başlıklarını gündemine taşır ve konulara yapılan yorumları dinleyicileri ile paylaşır. Ayrıca güncel haberleri de değerlendirir, konular üzerinden eğlenceli sohbetler gerçekleştirir. Bu işin de starlarındandır zaten. Başladığı günden beri popülerliğini koruyabilmiştir. Hangi radyoya geçerse, onu takip edecek bir sadık dinleyici kitlesini de yanında götürür.
* Radyonun uzun yolculuğunun izlerini, bu yolda nelerin değiştiğini ve de bu yola dahil olmak isteyenlerin neler yapması gerektiğini, kendi deneyimleri üzerinden anlatan Turhan Abiye çook teşekkür ederim. *
Not: Telefonlarınıza Radyo Kulesi adlı uygulamayı indirerek; Küpe FM ve diğer tüm radyolara ulaşabilir, sabahları Turhan Abiyi dinleyebilirsiniz (:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder